Kadıköy’de, Mattia Ahmet Miguzzi’nin bıçaklanarak öldürülmesi ile ilgili davada, mahkeme heyeti SSÇ U.B’nin yaşının tespit edilmesi için Adli Tıp Kurumu’na yazı göndermişti. Bu yazı, olayın aydınlatılabilmesi ve adaletin sağlanabilmesi adına önemli bir süreç başlatmıştı.
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu, gerekli incelemeleri gerçekleştirdikten sonra hazırladığı raporu mahkemeye iletti. Bu raporda, U.B’nin hastane kaydı olmadan, sadece babasının beyanı ile nüfusa kaydedildiği bilgisi dikkat çekti. Bu durum, yaş tespiti sürecinde belirsizliklerin ortaya çıkmasına neden oldu ve adli süreçte yeni bir boyut ekledi.
16 YAŞININ İÇİNDE
Raporun sonuç kısmında ise 5 Adli Tıp Uzmanı tarafından yapılan değerlendirmeler yer aldı. “Dava konusu olayla ilgili olarak İ. ve Ş. oğlu, 17/07/2009 doğum kayıtlı U.B’ye ait olduğu bildirilen 07/04/2025 tarihli grafilerin kurulmuşca yapılan radyolojik kemik yaşı değerlendirmesinde; genetik, hormonal, coğrafi yaşam alanı ve beslenme farklılıkları gibi etkenlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilmekle birlikte, Gök ve Greulich&Pyle atlasları referanslarına göre; U.B’nin, 17/07/2009 olarak belgelenen doğum kaydına uygun gelişim gösterdiği, olay tarihinde 15 yaşını bitirmiş olup, 16 yaşı içerisinde olduğuna ve 16 yaşını bitirmediğinin kabulünün uygun olacağı oy birliği ile mütalaa olunur.” ifadeleri yer aldı.
Bu bulgular, U.B’nin yasal statüsü açısından önemli bir anlam taşıyordu. 16 yaşının altında olan bir birey olması, dikkat çeken hukuki sonuçlar doğurabilecekti. Bu durum, mahkemenin davaya bakış açısını ve U.B’nin yargılanma şekli üzerinde etkili olacaktı. Şu anda, U.B’nin yaşının belirlenmesi, sadece şahsi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorunu da gözler önüne seriyordu.
Bir yandan, U.B’nin yaşı ile beraber, olayın ciddiyeti ve mahkemenin alacağı kararlar da tartışma konusu oldu. Adaletin ne şekilde gerçekleşeceği, mağdurun ve failin durumu, yargı sürecinin sonucunu doğrudan etkileyecekti. Olayın sadece bir cinayet davası değil, aynı zamanda nitelikli bir adli incelemenin örneği olduğu herkes tarafından kabul ediliyordu.
Söz konusu durum, davanın ilerleyişi ve toplumsal yansımaları açısından oldukça kritik bir öneme sahipti. Kadıköy’deki bu cinayet davası, toplumda genç bireylerin suça karışma nedenleri üzerine de derinlemesine düşünmeyi gerektiriyordu. Adli Tıp Kurumu’nun çalışmaları ve ulaşılan sonuçlar, yaşama dair daha geniş bir perspektif sunmakta olup, ilerleyen süreçte bu dava ile birlikte başkaca dava süreçlerinin de şekillenmesine yardımcı olabileceği düşünülmekteydi.
