Filistin halkının haklarını ve uluslararası normlara dayanan mücadele yöntemlerini vurgulayan bir bildiride, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun onayladığı gibi, silahlı direniş dahil olmak üzere her türlü mücadele hakkının teyit edildiği ifade edilmiştir. Bu bağlamda, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkının, tartışmaya kapalı bir şekilde, temel bir insan hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Bu durum, uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmekte ve Filistin meselesinin önemini bir kez daha öne çıkarmaktadır.
Bildiride ayrıca, bazı medya kuruluşlarının soykırımı örtbas etme ve bu konu üzerine yanıltıcı propaganda yayma konusundaki utanç verici rollerinin kınandığı belirtilmiştir. Medyanın bu tür yaklaşımlarının, uluslararası toplumda adalet ve insan hakları adına kaygı verici bir durum oluşturduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda, kendisine düşen sorumluluğu yerine getirmeyen medya kuruluşları, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi bakımından eleştirilmekte ve bu süreçte Filistin halkının yaşadığı dramın üzerini örtmemeleri gerektiği ifade edilmektedir.
Bu yaklaşım, Gazze Mahkemesi’nin Saraybosna’daki sonuç bildirisi ile birleşmekte. Bu bildiride, “İsrail’i işlediği soykırım ve onlarca yıllık yerleşimci sömürgeciliği, işkence ve imha için kesin bir dille kınıyoruz” ifadesi yer almakta, bu da Filistin halkının yaşadığı hak ihlallerini açıkça gözler önüne sermektedir. Uluslararası topluma düşen görev, bu tür eylemlerin durdurulması yönünde harekete geçmek olmalıdır.
Bildiride, “İsrail’e askeri ambargo uygulanmalı” ifadesi, Filistin halkının maruz kaldığı adaletsizlikleri ve silahlı çatışmaları durdurmak için acil bir önlem olarak öne sürülmektedir. Bu noktada, uluslararası toplumun, askeri ve ekonomik ambargolar aracılığıyla bu çatışmaya çözüm bulma konusunda daha etkin bir rol üstlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Filistin’de yaşanan durumun son derece vahim olduğu belirtilirken, son 9 ayda yaşanan olayların tehlikeli bir boyuta ulaştığına dikkat çekilmektedir.
Bildiride, “Filistin halkının haklarını savunmasını takdirle karşılıyoruz. Filistin’de son derece önemli bir tehlikeli uçuruma düştüğümüzü görüyoruz. Son 9 aydaki olaylar özellikle de son derece vahim” ifadesiyle, Filistin halkının bu zor koşullar altında bile, haklarını savunma konusundaki azminin altı çizilmektedir. Bu vurgulama, aynı zamanda uluslararası dayanışmanın ve destek mekanizmalarının daha güçlü bir şekilde Filistin halkının yanında yer alması gerektiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkı ve silahlı direniş de dahil olmak üzere mücadelesi, yalnızca yerel değil, uluslararası bir mesele olarak ele alınmalıdır. Hem medya hem de uluslararası toplum, bu doğrultuda daha aktif bir rol almalı ve Filistin halkının yaşadığı adaletsizliklere karşı seslerini yükseltmelidir. Bu desteğin sağlanması, barışın ve adaletin inşa edilmesi açısından son derece kritik bir öneme sahiptir.