Beyaz Saray Sözcüsü Leavitt, düzenlediği basın brifinginde ABD ile İran arasındaki nükleer görüşmelere dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Leavitt, Amerikan medyasında yer alan ve “ABD’nin İran’a sunduğu taslak öneride Tahran’a sınırlı oranda uranyum zenginleştirme imkanı tanındığına” dair haberleri ele aldı.
Leavitt, bu tür iddialar hakkında yorum yapmayacağını belirterek, “Biz medya üzerinden müzakere yürütmüyoruz. Özel Temsilci Steve Witkoff‘un yürüttüğü görüşmelere saygı duyuyoruz” dedi. Ayrıca, Başkan Trump‘ın, sosyal medya platformu Truth Social‘da bu konudaki duruşunu açıkladığını ifade etti. Leavitt, Trump’ın “Potansiyel anlaşmamızda hiçbir şekilde uranyum zenginleştirmeye izin olmayacak.” şeklindeki paylaşımının, bu mesele üzerindeki net tutumlarını ortaya koyduğunu vurguladı.
Leavitt, Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Witkoff‘un İran tarafına ayrıntılı ve “kabul edilebilir” bir öneri sunduğunu belirtti. Bu önerinin kabul edilmesini umduğunu ve teklifin reddedilmesi durumunda İran’ın ciddi sonuçlarla karşılaşabileceğini bildirdi. Leavitt’a göre, bu teklifin geleceği, İran’ın alacağı kararlara bağlı olacak.
Basın brifinginde, Leavitt ABD yönetiminin görüşmelerde ne kadar ciddi olduğunu ve nükleer tehdidin ciddiyetini teyit eden bir dizi açıklama yaptı. Geçtiğimiz günlerde ABD ve İran tarafları, bu mesele üzerinde yapılacak müzakerelere dair ilk adımları attılar. Söz konusu müzakerelerde, İran’ın nükleer programının uluslararası denetim altına alınması ve uranyum zenginleştirme kapasitesinin sınırlandırılması gibi unsurlar üzerinde duruluyor.
Geçmişte çeşitli gerginlikler ve anlaşmazlıklar yaşayan ABD ve İran, nükleer silahlanma konusundaki tutumlarını net bir şekilde belirlemiş durumdalar. ABD’nin bu konudaki sert tutumu ve Trump yönetiminin politikaları, İran ile ilişkilerde olumlu bir ilerleme kaydedilmesinin önünde engel teşkil ediyor. Başta uranyum zenginleştirme olmak üzere, gerçekçi bir diyalog ve anlaşma sağlanması oldukça güç görünse de, taraflar arasında hâlâ müzakere kanallarının açık kalması önemli bir umut ışığı olarak değerlendiriliyor.
Son olarak, Leavitt’in yaptığı açıklamalar, ABD’nin uluslararası diplomasi çerçevesinde nasıl bir yaklaşım sergilediğini ve nükleer tehdidin dünya üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. İran ile yapılacak müzakerelerin sonucu, sadece iki ülke için değil, bölgesel ve global güvenlik dinamikleri açısından da büyük bir öneme sahip. Her iki tarafın da uzlaşmaya yönelik adımlar atmadan önce olası sonuçları dikkatlice değerlendirmesi gerekiyor.
