HUZUR VE GÜVENLİ BİR İKLİM: Ülkemizin genelinde terörün olmadığı, bölücü örgütün karanlık gölgesinin siyasetten ve toplumdan tamamen çekildiği müreffeh, huzurlu ve güvenli bir iklim tesis etmek elzemdir. Geçtiğimiz grup toplantımızda da vurguladığım gibi, Türkiye’nin geleceğinde terörizme ve terör destekli siyasete yer yoktur. Türkiye, Kandil’deki terör baronlarının körüklediği bu kanlı ve kalleş tezgahı darmadağın etme kararlılığındadır. Mücadelemiz yalnızca askerimize, polisimize, güvenlik korucularımıza ve sivil vatandaşlarımıza kurşun sıkanlarla sınırlı değildir. Asıl mücadele, teröristlerin yanı sıra bunları üzerimize salan ve terör belasını ülkemizin başına musallat eden güçlerledir.
CESUR ADIMLAR ATACAĞIZ: Bölgede sınırların kanla, bombalarla ve siyasi suikastlarla yeniden çizilmeye çalışıldığı böyle bir dönemde, devlet ve millet olarak ‘eski tas eski hamam’ anlayışıyla hareket etmeyeceğiz. Küresel sistem Soğuk Savaş’tan beri en büyük değişimini yaşarken, bizlerin bu gelişmeleri izlemekten başka bir lüksü yoktur. Ya bu süreci cesur adımlarla kendi lehimize çevireceğiz ya da istikbalimizi ipotek altına alacak sorunlarla karşılaşacağız. Tüm imkan ve araçlarımızı kullanarak ülkemizi bu terör kamburundan ebediyen kurtarma hedefindeyiz.
KAYYUM ATAMALARI: Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde, terör örgütlerine dayanarak siyaset yapılmasına izin verilmez. Avrupa dahil her yerde böyle bir tavır, siyasi partilerin kapatılması veya bu politikayı yürütenler için cezai takip sebebi teşkil eder. Yargının ve idarenin çeşitli belediyelerle ilgili aldığı hukuki ve idari tedbirlere karşı çıkarak ortalığı ayağa kaldıranlar ise Kandil’den yerel yönetimlere uzanan kirli ve kanlı elleri görmezden gelmektedir. Milletin boğazından kısarak ödediği vergilerin, belediyelere tahsis edilerek bölücü haramzadelere aktarılmasına asla izin veremeyiz. Örneğin, Esenyurt Belediye Başkanı’nın kağıt üzerinde başka bir partinin mensubu olması, bu gerçeği değiştirmemektedir.
ÖZEL’E ELEŞTİRİ: Ülkenin ikinci büyük partisinin durumu daha da vahimdir; bu parti bir dümeni kırılmış gemi gibi sürekli sağa sola savrulmaktadır. Örneğin, bir gün bu partinin genel başkanı Ankara’da vatan, millet, bayrak, Cumhuriyet konularında edebiyat yaparken, ertesi gün açığa çıkan tehditlerle ve şehir eşkıyalarıyla aynı otobüste korsan miting düzenlemektedir. Ana muhalefet yok, fakat bir muhalefet var ve bu parti, ittifak ortaklarının rengini almaya devam etmektedir. Bu değişim siyasetin diline ve üslubuna da yansımış, halk arasında “üzüm üzüme bakarak kararıyor” denilen duruma neden olmuştur. Bu dejenerasyona, partinin kendi içinde de itirazların yükseldiğini duyuyoruz ve okuyoruz.
Senaryoları yırtıp attık: Ülkemizde bir kesimin Cumhuriyetin özüne ve asli kimliğine dönüşünden rahatsızlık duyduğunu görüyorum. ‘Gardırop Atatürkçüleri’ ve son dönemde kendine ‘sosyal medya Atatürkçüsü’ diyen çevreler, imtiyazlarını kaybetmemek adına ellerine geçirdikleri fırsatları istismar ediyorlar. Rahatsızlıklarının sebebini açıkça ifade etmeyip, Türkiye’nin sembolleri arasında zıtlık çıkarmaya çalışıyorlar. Son örneği Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile Çankaya Köşkü arasındaki tartışmadır. 15 Temmuz gecesi FETÖ’cü hainler tarafından hedef alınan ve etrafında 29 vatandaşımızın şehit olduğu Gazi’nin emaneti olan mekan ile,