ÇİĞDEM YILMAZ/İSTANBUL- İstanbul’da meydana gelen bir cinayet olayı, sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar nedeniyle başka bir boyut kazandı. Olayda, M.G. adlı bir birey, E.K., A.D., H.E.A. ve K.G. adlı çocukların, cinayete karışan sanıklar hakkında sosyal medya platformlarında yaptıkları övgü dolu yorumlar ve paylaşımlar sonucunda, “suçu ve suçluyu övme” suçlaması ile karşı karşıya kaldıkları bildirilmektedir. Bu durum, çocukların sadece cinayetle ilgili bir ilgi alanı edinmiş olmalarının ötesinde, suçluları destekleyici bir tavır sergilediği düşüncesiyle suçlamaların arttığını göstermektedir.
Olay sonrası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından belirtilen durum neticesinde, 5 çocuk hakkında iddianame düzenlendi. İddianamede, “Birden fazla kişi ile birlikte silahla tehdit” ve “Suçu ve suçluyu övme” başlıkları altında farklı suçlamalar yer alıyor. Başsavcılık, bu çocuklar için toplamda 9 yıla kadar hapis cezası istemekte, yani durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.
Bu gelişme, sosyal medya platformlarının, toplum içine akıl sağlığı ve etik açıdan ne tür tehditler barındırabileceği noktasında önemli bir tartışma konusu haline gelmiştir. Çocukların sosyal medya üzerinden suçluları övmeleri, hem hukuki hem de sosyal açıdan sorgulanması gereken bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, sosyal medya kullanımının sorumlulukları ve sonuçları konusunda daha geniş bir kamuoyu bilincinin oluşturulması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bu nedenle, gençlerin çevrimiçi platformlarda paylaşımlarını yapmadan önce daha fazla düşünmeleri gerektiği vurgulanmaktadır. Sadece gençlerin değil, genel olarak tüm bireylerin sosyal medya etkileşimlerinde sorumluluk alması gerekmektedir. Çocukların bu tür suçlamalarla karşı karşıya kalmaları, toplumun gelecek nesilleri üzerinde yıkıcı bir etki yaratabilir.
Bunun yanı sıra, hukuki süreçlerin çocuklar üzerindeki etkileri de önemlidir. Cinayet olayına yönelik sosyal medya tepkileri, suçluların desteklenmesi anlamına gelen paylaşımların toplum adına oluşturduğu bir yan etki yaratabilir. Gençlerin suç, ceza ve bunların toplumsal yansımaları hakkında eğitilmesi, benzer olayların önlenmesi adına kritik bir adım olacaktır. Eğitim politikaları ve sosyal sorumluluk projeleri, bu konuda güçlendirilerek toplumun her kesimi için daha sağlıklı bir sosyal medya kültürü oluşturulması teşvik edilmelidir.
Sonuç olarak, bu olay bir kez daha gösteriyor ki, sosyal medya, sadece bir iletişim aracı olmanın ötesine geçerek bazı durumlarda tehlikeli sonuçlar doğurabilen bir platforma dönüşebiliyor. Bu açıdan toplumun tüm bileşenlerinin, bu tür durumlarda dikkatli olmaları ve toplumsal bilinçlenmenin sağlanması gerektiği aşikardır. İstanbul’da yaşanan bu cinayet olayı, sadece hukuki süreçler değil; aynı zamanda sosyal medya etmeleri ve bireysel sorumluluklar üzerinde önemli bir tartışma başlatmıştır.
