Doğal afetler, insanlar üzerinde derin travmatik etkilere yol açabilen, kontrol edilemeyen olaylardır. Özellikle deprem, ölüm, fiziksel yaralanmalar ve ruhsal izler bırakabilen bir afettir. Bu tür olaylar, yaşamı doğrudan tehdit ettiğinden, korku, kaygı, panik, üzüntü, çaresizlik, öfke, suçluluk ve yetersizlik gibi duygusal tepkilere neden olabilmektedir. Psikolojik Danışman Ömer Eminoğlu, bu tür tepkilerin hayatta kalma içgüdüsüyle bağlantılı olarak doğal ve gerekli olduğunu belirtmektedir.
Eminoğlu, her bireyin travmatik olaylara farklı tepkiler verebildiği gerçeğini de vurgulayarak depremin duygusal etkileriyle başa çıkma yöntemlerini Mynet’e aktarmıştır.
DEPREMİN DUYGUSAL ETKİLERİ
Korku: Depremin yarattığı temel güven duygusunun tehdit altında olması, korkuyu tetikler. Deprem anındaki korku; savaşma, kaçma veya donma gibi tepkileri beraberinde getirir. Deprem anında güvende olmayan biri, otomatik olarak güvenli bir yere sıkışabilir ya da hayat üçgeni pozisyonuna geçebilir. Eminoğlu, korkunun zamanla rahatlık ve güven hissine dönüşebileceğini ifade etmektedir.
Kaygı: Deprem sonrası sürekli tetikte olma hali, kişinin kaygı yaşamasına neden olur. Normal düzeydeki kaygı, potansiyel tehlikelere karşı hazırlıklı olmaya yardımcıdır. Ancak aşırı kaygı; gerçeklikten kopma ve paranoid düşüncelere yol açabilir. Örneğin, “Bir daha deprem olursa ne olur?” gibi düşünceler, bir koruma mekanizmasıdır. Eminoğlu, bu tür kaygıların çoğunlukla gerçek dışı olduğunu ve travmatik olaylarda beynimizin normal bir yanıt verdiğini belirtmektedir.
Travma, şok ve inkar: Bir travma yaşandığında, bu benlik bütünlüğünü tehdit ediyorsa, birey ilk olarak şok tepkisi verir. Kişi yoğun duyguları kaldıramadığında, inkar, kopma ya da kişiliksizleşme gibi savunma mekanizmalarına başvurur. Örneğin, depremden kurtulan bir birey, olayı başkası yaşamış gibi anlatabilir veya korkmadığını iddia edebilir. Eminoğlu, bu tür tepkilerin birkaç saatten birkaç haftaya kadar sürebileceğini vurgulamakta.
Üzüntü: Deprem gibi travmatik deneyimler sonucunda en çok hissedilen duygu, kaybetmenin getirdiği üzüntüdür. İnsanlar, güvende olma hissini kaybettiklerinde üzüntü duygusu yaşarlar. Ek olarak, ev, iş, yakın kişiler gibi anlamlı değerlerin kaybı da üzüntüye yol açar. Eminoğlu, bu duygunun sağlıklı olduğunu, gerektiğinde yas tutulduğunu ve umut dolu bir gelecek hayal etmenin önemli olduğunu ifade etmektedir.
Öfke: Depremin hayat düzenini alt üst etmesi, öfke duygusunu tetikleyebilir. Eminoğlu, çoğu zaman bu öfkenin altında derin bir üzüntü ya da çaresizliğin yattığını söylemektedir. Yardım alamamak veya kontrol kaybı, bu öfkenin artmasına neden olabilir.
Suçluluk: Hayatta kalanlar, başkalarının acılarına karşı suçluluk hissedebilirler. “Neden ben de ölmedim?” gibi düşünceler ortaya çıkabilir. Eminoğlu, bu tür duyguların geçici olduğunu ve normal kabul edilmesi gerektiğini belirtmektedir.
Yalnızlık ve izole olma hissi: Travma sonrası kişiler, başkalarının kendilerini anlamadığını hissederek yalnızlık yaşayabilirler. Bu duygular, travma sonrası stres tepkilerinin doğal bir parçasıdır. Eminoğlu, bu hislerin geçici olduğunu ve gü