Kapadokya bölgesinde, “Gülümseyen Meryem Ana” freskiyle tanınan Gümüşler Manastırı, Niğde iline bağlı Gümüşler beldesinde yer alıyor. Bu tarihi yapının 8. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında inşa edildiği düşünülmektedir. Gümüşler Manastırı, kayalıklara oyulmuş bir yerleşim alanı olarak 1,5 kilometre uzunluğunda bir alana yayılmakta ve tüf kaya kitlesinin içine oyulmuş bir manastır kilisesini barındırmaktadır.
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nevzat Topal, Gümüşler Manastırı ve çevresinin tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını belirtiyor. Bu bölgenin jeopolitik önemi üzerinde duran Topal, “Orta Anadolu, Güney’i Akdeniz’e bağlayan Toros Sıra Dağları üzerine kurulmuştur. Bu dağlar yalnızca nadir geçitlere izin veriyor. Gülek Boğazı’ndan bakıldığında Orta Anadolu’ya, güneyden bakıldığında ise Akdeniz’e ve Suriye’ye açılan bir geçiş güzergahında bulunuyoruz” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Topal, Gümüşler Manastırı’nın tarihsel süreç içinde özel bir yere sahip olduğunu vurgularken, Hristiyanlığın erken dönemlerinde bölgedeki önemli figürlerin Andaval, Tyana, Gölcük ve Aksaray gibi yerlerde faaliyet gösterdiğini hatırlattı. Bu yerlerin Hristiyanlığın yayılmasında kritik bir rol oynadığını belirten Topal, Gümüşler Manastırı’nın da bu bağlamda değerli olduğunu ifade etti.

Gümüşler Manastırı, dünya üzerindeki önemli dini yapılarla kıyaslandığında da büyük bir değer taşımaktadır. Prof. Dr. Topal, “Trabzon’daki Sümela Manastırı, Çin’deki mabetler veya İspanya’daki dini yapılar nasıl turizm açısından önemliyse, Gümüşler Manastırı da aynı şekilde hak ettiği değeri almalıdır. Birçok araştırmacı bu yapıya ‘Minyatür Kapadokya’ adını vermektedir. Bu tanım bile manastırın önemini göstermektedir” şeklinde konuştu.

ERYAMAN: “ANADOLU’NUN PETRA’SI OLARAK ANILIYOR”
Gümüşler Manastırı, Kapadokya’nın en güzel duvar resimlerini barındırmaktadır. Arkeolog Mustafa Eryaman, manastırın duvarlarının Hazreti İsa, annesi Hazreti Meryem ve Hristiyanlığın ilk dönem